18 Kasım 2019 Pazartesi

ROMA DÖNEMİ'NDE BİLİM


ROMA DÖNEMİ'NDE BİLİ

MÖ.30 yılında Romalılar İskenderiye'yi ele geçirdiler ve bilinen Dünya'yı hakimiyetleri altına aldılar.Eski ve yeni kentleri,yollarla ve köprülerle birbirlerine bağladılar ve Roma hukuku aracılığıyla,idereleri altındaki geniş eyaletlere öteden beri özlemi duyulan adaleti götürdüler.
    Roma uygarlığı,çift dilliydi.Aydın bir Romalı,Latince'nin yanında Yunanca'yı da bilmek mecburiyetindeydi;çünkü bilim ve felsefe yapıtları bu dille yazılmıştı.

MATEMATİK

Menelaus: Menelaus M.S birinci yüzyılda yaşamış Yunanlı bir matematikçi,astronom ve fizikçidir.Yayların ölçümü ve küresel üçgenler ilişkin altı ciltlik bir eseri vardır.Burada,küresel üçgenlerin tanımını ve temel özelliklerini verdikten sonra,günümüzde Menelaus Teoremi olarak bilinen düzlem ve küresel üçgenlere ilişkin teoremini tanıtır.
     Ayrıca Menelaus,küresel üçgenlerin iç açılarının toplamının,doğrusal üçgenlerden farklı olarak,180 dereceden büyük,küçük ve eşit olabileceğini belirten ve bunun katını veren ilk bilim adamıdır.
Pappus: 340 yılı sıralarında İskenderiye'de doğmuş olan Pappus,bu dönemin son büyük matemetikçisidir.Almagest ve Elementler'e şerhler yazmış,ancak bunlar günümüze kadar ulaşamamıştır.Bugün büyük kısmı elimizde olan tek eseri Matematik Koleksiyonu adını taşımaktadır

ASTRONOMİ

Batlamyus: Geç İskenderiye Dönemi'nde yaşamış(M.S.ikinci yüzyılın birinci yarısı)ünlü bilim adamlarından biriside Batlamyus'tur.Hayatı hakkında hemen hemen hiçbir bilgiye sahip değiliz.Müslüman astronomlar 78 yaşına kadar yaşadığını söylerler.Belki Yunan asıllı bir Mısırlı,belki de Mısır asıllı bir Yunanlıdır.Yunaca adı Ptolemaios'tur,ama harf uyuşmazlığı nedeniyle Ortaçağ İslam Dünyası'nda Batlamyus diye tanınmıştır.
Batlamyus astronomi,matemetik,coğrafya ve optik alanlarında katkılar yapmıştır;ancak en çok astronomideki çalışmalarıyla tanınır.Zamanına kadar ulaşan astronomi bilgilerinin sentezini yapmış ve bunları Mathematike Syntaxis(Matematik Sentezi)adlı yapıtında toplamıştır.Bu eserin adı,daha sonra  Megale Syntaxis(Büyük Derleme)olarak anılmış ve Arapça'ya çevrilirken başına Arapça'daki harf-i tarif takısı olan el getirildiği için,ismi el-Mecisti biçimine dönüşmüştür;daha sonra Arapça'dan Latince'ye çevrilirken Almagest olarak adlandırıldığından,bugün Batı dünyasında bu eser Almagest adıyla tanınmaktadır.
    Batlamyus,Almagest'in girişinde trigonometriye ilişkin kapsamlı bilgiler vermiştir;çünkü küresel astronominin sınırları içinde kalan klasik astronomiye ait hesaplamalar,küresel geometriye dayanmaktadır.Batlamyus'tan yaklaşık olarak üç asır önce yaşamış olan Hipparkhos(M.Ö.150)açıların kirişlerle ölçülebileceğini bildirmiş ve bir kirişler cetveli hazırlamıştı;ancak bu konuya ilişkin yapıtı kaybolduğundan,bu cetveli nasıl düzenlediği bilinmemektedir.
    Batlamyus,coğrafya araştırmalarına da öncülük etmiş ve Coğrafya adlı yapıtıyla matematiksel coğrafya alanını kurmuştur.Bu kitap Kristof Kolomb'a (1451-1506)kadar bütün coğrafyacılar tarafından bir başvuru kitabı olarak kullanılmıştır.
    Ancak Batlamyus'un coğrafya anlayışı yeteri kadar geniş değildir.İklim,doğal ürünler ve fiziki coğrafyaya giren konularla hiç ilgilenmemiştir.Başlangıç meridyenini sağlam bir şekilde belirleyemediği için,vermiş olduğu koordinatlar hatalıdır.Ayrıca,Yer'in büyüklüğü hakkındaki tahmini de doğru değildir.Ancak Kristof Kolomb bu yanlış tahminden cesaret alarak,Batı'ya doğru gitmiş ve Amerika'ya ulaşmıştır.
    Aynı zamanda,bu dönemin önde gelen optikçilerinden olan Batlamyus,katoprik(yansıma)konusuyla da ilgilenmiş ve yapmış olduğu ayrıntılı deneyler sonucunda üç prensip ileri sürmüştür:
1.Aynalarda görünen nesneler,gözün konumuna bağlı olarak,aynadan nesneye yansıyan görsel ışın yönünde görünür.
2.Aynadaki görüntüler nesneden ayna yüzeyine çizilen dikme yönünde ortaya çıkarlar.
3.Geliş ve yansıma açıları eşittir.
    Bu üç prensipten ilk ikisini kuramsal,üçüncüsünü ise deneysel olarak kanıtlayan Batlamyus,ayna yüzeyine gelen ışının eşit bir açıyla yansıdığını gösterebilmek için,üzeri derecelenmiş ve tabanına düz bir ayna yerleştirilmiş olan bakır bir levha kullanmıştır.Bu levhaya teğet olacak biçimde bir ışın huzmesini ayna yüzeyine gönderip,gelme ve yansıma açılarının büyüklüklerini belirlemiş ve bunların birbirlerine eşit olduğunu görmüştür.Batlamyus bu deneyini küresel ve parabolik bütün aynalar için tekrarlayarak,ulaştığı sonucun doğru olduğunu kanıtlamıştır.

COĞRAFYA

Strabon: Bu dönemin en ilgi çekici coğrafyacısı,M.Ö.1.yüzyılda yaşamış olan Amasyalı Strabon'dur.İyi bir eğitim almış olan Strabon,çok seyahat etmiş ve özellikle Anadolu ve çevresinde yapmış olduğu geziler sırasında bu bölgeyi çok iyi tanımıştır.Coğrafya adlıyla tanınan onyedi bölümlük dev yapıtında,yalnızca gezdiği ve gördüğü yerleri anlatmakla yetinmemiş,buralarda cereyan eden tarihi olaylar hakkında da ayrıntılı bilgiler vermiştir.Strabon,Dünya'da sadece bir tek okyanus bulunduğunu  ve sürekli batıya doğru gidildiğinde,Hindistan'a varılabileceğini belirtmiştir.
    Strabon,eskiden beri bilinen deniz ve karaların yer değiştirdiği kuramına inanmıştır.Zaman zaman çöküntülerin sularla kaplanabileceğini veya deniz tabanlarının fışkırmalar sonucunda yükselebileceğini,bunun en iyi kanıtının,dağ tepelerinde bulunan deniz hayvanlarının kabukları olduğunu söylemiştir.Strabon,suyun erozyon gücünden de haberdardır.Ortaçağ İslam Dünyası'ndaki tasviri ve tarihi coğrafya araştırmaları,Strabon'un bu yapıtından büyük ölçüde etkilenmiştir.

ZİK

LUCRETIUS: Roma Dönemi'nde Stoacıların yanında,Epikuroscuların felsefeside yaygın olarak benimsenmişti ve atomculuğa dayanan bu felsefenin en ünlü temsilcisi Lucretius'tu(95-55).Lucretius,De Rerum Natura(Varlıkların Doğası Üzerine)adlı meşhur yapıtında,bilimsel bir yaklaşımla varlıkların nasıl oluştuğunu araştırmış ve varlığı,madde ve boşluk olmak üzere ikiye ayırdıktan sonra,maddenin atomlardan meydana geldiğini belirtmiştir.
    Evren Aristoteles'in savunduğu gibi,sınırlı değildir ve bir küre biçiminde olmadığı için merkezi de yoktur.Bu sınırsız evrende çeşitli Dünya'lar vardır ve her Dünya,tıpkı bir canlı gibi doğar,büyür ve ölür.
    Lucretius'a göre duyum,nesnelerden çıkan atomların duyu organlarına gelmesi sonucunda oluşur.Görme,işitme ve koklama farklı nitelikteki atomların,farklı alıcılarla algılanmasından ibarettir.
    Lucretius canlıların zaman içinde değişim ve dönüşüme uğrayarak,yalından karmaşığa doğru evrimleştiklerine de inanır.Bu nedenle bazı biyoloji tarihçileri,evrim görüşünün başlangıçlarını Lucretius'a kadar götürmek isterler.

TIP

Celsus: Milad yıllarında yaşamış olan Celsus,profesyonel bir hekim,filozof ve devrinin önde gelen hatiplerindendir.De Re Medicina(Tıbbi Konular Hakkında)adını taşıyan kapsamlı eseri 8 kitaptan oluşmuştur.
    De Re Medicina,özellikle teşhis ve tedavi yöntemleri hakkında fikir vermesi bakımından önemli bir yapıttır.Ayrıca,hekimlerin ele almaktan pek hoşlanmadıkları cerrahi alanıyla ilgili bilgiler de içermektedir.Mesela katarakt hakkında yapmış olduğu açıklamalar oldukça önemlidir ve bunların konuya ilişkin ilk açıklamalar olduğu bildirilmektedir.

Galenos: Galenos(M.S.120-200)İskenderiye'de yaşamış ve 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar Avrupa'da otorite olarak kabul edilmiş olan önemli bir hekimdir.Anatomi ve fizyoloji alanındaki çalışmaları sonucunda,daha önce derlenmiş olan tıp bilgisinin mükemmel bir sentezini yapmıştır.Anatomi ve fizyoloji çalışmalarını,hayvanlar ve özelliklede maymunlar ve domuzlar üzerinde yapmış olduğundan,bazı iç organlar ve kasların yapısıyla ilgili açıklamalarında hatalara rastlanmaktadır.Örneğin,karaciğeri beş loplu olarak vermiştir;el ve ayak kaslarında da önemli hataları verdır.
    Galenos'un,kan dolaşımı hakkında yapmış olduğu açıklamalar yanlış da olsa,fizyoloji tarihinde önemli bir gelişmeyi temsil eder.
    Galenos'un yapmış olduğu çalışmalardan bir diğeri de böbreklerin işleviyle ilgilidir.Böbreklerden çıkan üreterleri bağlamak suretiyle idrarın böbreklerde süzüldüğünü ve kandaki bazı zararlı maddelerin böbrekler kanalıyla dışarı atıldığını göstermiştir.
    Galenos da,tıpkı Hippokrat gibi,4 unsur,4 sıvı ve 4 mizaç kuramını kabul etmiş ve hastalıkları da bu temele dayanarak açıklamıştır.Tedavide daha çok bitkşsel ilaçlar kullanılmıştır.

ECZACILIK

DIOSKORIDES: Roma İmparatorluğu zamanında tıp hizmetleri,özelliklede ordu ile ilgili olanlar gayet iyi düzenlenmiş ve bu arada tedavide kullanılan ilaçlar da sınıflandırılmıştır.Bu dönemde yaşamış ve Neron'un ordusunda hekim olarak görev yapmış en önemli eczacı Dioskorides'dir(M.S. 1. yüzyıl).Dioskorides'in çalışmaları kendisinden sonraki nesilleri büyük ölçüde etkilemiş ve modern bitki biliminin kurucusu olarak kabul edilmesini sağlamıştır.
    Dioskorides,Materia Medica(Tıbbi Maddeler)adıyla tanınan meşhur yapıtında ,tıbbi bitkilerle ilgili çok kısa bilgiler vermiş ve bunların yetiştikleri yerleri bildirmiştir.Bitkilere verdiği isimlerin bir kısmı bugün de kullanılmaktadır.                                       
    Materia Medica daha sonraki asırlarda Arapça'ya da tercüme edilmiş ve gerek Müslüman ve gerekse Hristiyan hekimler ve eczacılar arasında el kitabı olarak kullanılmıştır.                                                                 

MÜHENDİSLİK ve MİMARLIK

Vitrivius: Bu dönemin önde gelen mühendis ve mimarlarından en ünlüsü,mimarlık hakkında bilinen ilk yapıtı derlemiş olan Vitrivius'tur(M.Ö.1.yy).Vitrivius'un,De Architectura(Mimarlık Üzerine)adlı bu yapıtı on bölümden oluşur ve bu bölümlerde sırasıyla,mimarlığın ilkeleri,mimarlık tarihi ve mimarlıkta kullanılan malzemeler,İyon ve Dor tapınakları,tiyatro,hamam ve liman gibi kamu inşaatları,kent ve köy evleri,eviçi düzenlemeleri,su tesisatı,su saatleri ile mekanik araçlar gibi önemli konular ele alınarak işlenir.Bu yapıtın amacı,genç mühendis ve mimarlara,inşaat için gerekli olan bilgileri vermektir.
    Vitrivius,ses yayılımının hava dalgaları aracılığıyla gerçekleştiğini söylemiştir;tiyatrolarda akustik konusunu incelemiş ve sesi yükseltmek için kullanılan vazolar yapmıştır.
    Kent ve köy evleri inşaasında iklimin önemi üzerinde durur.Evlerin iç bölmelerinin yerleştirilmesinde,yönlerin dikkate alınması gerektiğini belirtir ve tavan,duvar ve tabanların nasıl hazırlanacağına ve ne renk boya kullanılacağına değinir.


ANSİKLOPEDİ YAZARLARI

Varro: Roma döneminde,okuyucuların çeşitli konulardaki bilgi gereksinimlerini karşılamak maksadıyla,ansiklopedi olarak adlandırılan geniş hacimli derlemeler yapılmaya başlandı;ilk ansiklopediler,konulara veya bilimlere göre düzenlenmişti ve dönemin hemen hemen  bütün bilgi birikimini içeriyordu.
    İlk ansiklopedi yazarlarından olan Varro(M.Ö.116-27),fırtınalı bir hayat sürmüştü;çeşitli savaşlara katılmış,Sezar'ın kütüphanesindeki kitapların tasnifi ile ilgilenmiş,bir ara mahkum edilmiş ve bütün serveti elinden alınmıştı.Hayatı boyunca 7 önemli eser yazmıştı ve bunlar arasında en önemli olanı Disiplin adını taşıyordu.
    Varro,hastalıkların gözle görülemeyecek kadar küçük hayvancıklar yoluyla yayıldığını söylemiştir.Ona göre,havada ve suda yüzen ve gözle görülemeyecek kadar küçük olan bir takım hayvancıklar,insanların ağız ve burunlarıdan girmek suretiyle tehlikeli hastalıklara neden olmaktaydılar.
    Varro'nun tarihe bakışa oldukça ilginçtir ve bu yönüyle İbn Haldun'a öncülük etmiştir.Ona göre,insanlar nasıl doğar,büyür ve ölürlerse,devletlerde kurulur,gelişir ve çöker;bu gelişme kaçınılmazdır.

Plinius: Bu dönemin önde gelen ansiklopedi yazarlarından bir diğeri de Plinius'tur(M.Ö.64-M.S.24).Hayatının bir anını bile boş geçirmemiş olan Plinius,2000 kitap okumuş ve yazdığı Doğu Tarihi adlı eserinde döneminin bütün bilgisini aktarmaya çalışmıştır.Bitkileri ve hayvanları konu edinen Doğu Tarihi oldukça kapsamlıdır;burada bilimsel bilgilerin yanısıra,gezginlerden,çiftçilerden derlenmiş olan bilim dışı bilgilere de yer verilmiştir.Plinius,özellikle Aristoteles ve Teofrastos'un eserlerinden yararlanmıştır;ancak konuya yaklaşımı bu bilginlerinkinden oldukça farklıdır;mesela halk arasında anlatılan öyküleri de eleştirmeden yapıtına dahil etmiştir.Plinius'a göre,dağada bulunan bütün bitkiler,hayvanlar ve madenler insanlara yaralı olduğu içinionları ayrıntılarıyla tanımak gerekir.

Eski Amerika Uygarlığı ve Bilimi


Eski Amerika Uygarlığı ve Bilimi

Kolomb öncesi uygarlıklardan birçoğu kalıcı konutlar, şehirler kurmuş, tarım ve sosyal hayatta ilerlemiş, önemli mimari yapılar inşa etmiş, karmaşık sınıfsal topluluklar kurmuşlardır. Bu uygarlıkların bazıları, kalıcı ilk Avrupalı sömürgecilerin gelmesinden önce ortadan kalkmıştır ve sadece arkeolojik buluntular sayesinde bilinmektedir. Diğerleri ise tarih anlatımları sayesinde bilinmektedir. Bu uygarlıklardan çok azı kendi tarihini yazmıştır. Ancak bu yazılı belgeler Avrupalılar tarafından dine karşı metinler olarak görüldüğünden Hristiyan din adamları tarafından imha edilmiştir. Günümüze ancak çok iyi saklanan az sayıda belge ulaşmıştır.
Aztekler dünyadaki en gözalıcı şehirlerden birisi olan Tenochtitlan (günümüzdeki Meksiko) şehrini inşa etmişlerdi. Şehir, suyun üzerine mükemmel bir mühendislik harikası olarak inşa edilmişti ve o dönemde nüfusunun 200 binden çok olduğu tahmin ediliyordu. Ayrıca bu halkların astronomi ve matematik alanlarında ileri durumda oldukları bilinmektedir. Bu eski uygarlıklardan ve halklardan gelenler günümüzde bazı gelenekleri ve uygulamaları Kolomb öncesi atalarına bağlayarak hala uygulamaktadır.

İlk yerleşim

Asya’dan göç

Asya’daki göçebe halkların bugün Bering Boğazı olarak bilinen bölgeden Amerika kıtasına geldikleri düşünülmektedir. Amerikadaki yerli halklardan alınan mitokondri DNA örneklerinin Asya’dan göç eden topluluklarla benzerlik içerisinde olduğu gözlenmiştir. Çağlar boyunca insanoğlu Kuzey Amerika’dan güneye doğru inmiştir. İlk insanın ne zaman Amerikaya göç ettiği tam olarak bilinmemektedir. İlk bilinen uygarlık olan Clovis Uygarlığı, günümüzden 13 bin yıl önceye dayanmaktadır. Ancak 20 bin yıl yaşında olan arkeolojik kazı alanları bulunmuş ve Amerika kıtasına yerleşimin 40 bin ile 13 bin yılları arasında olduğu tahmin edilmektedir. 

Tarih öncesi dönem

Tarımsal gelişme

Amerika’nın ilk yerlileri tarım üretiminde ilerlemiş ve mısır hasadında ustalaşmışlardı. Yerlilerce yetiştirilen diğer ürünler arasında patates, domates, kabak, biber, bezelye, ananas, tatlı patates, çikolata, vanilya, soğan, yerfıstığı, çilek, böğürtlen, papaya, avokado sayılabilir. Dünyada bugün bilinen sebze ve meyvelerin üçte ikisi Amerika kaynaklıdır. Yerli halklar ateşi keşfettikten sonra çok amaçlı olarak kullanmışlardır. Doğal yangınların etkisini taklit etmek ve tarımsal arazi açmak için ormanlarda yapay yangın çıkartılarak temizlenmiş, böylece hem bitkilerin kolay yetişebileceği tarımsal arazi ortaya çıkartılmış hem de ulaşım kolaylığı sağlanmıştır.
Asya, Afrika ve Avrupa kadar yoğun olmasa da Amerikalı yerli halklar da büyükbaş hayvanlara sahiptiler. Orta Amerika ve Meksika’da geyik evcilleştirilmiş, et ve süt ihtiyacı için kullanılmıştır. And Dağları'ndaki uygarlıklar aynı işlev için lama ve deve gillerden alpakaya sahiptiler. Burada domuz yetiştirilmiştir.

MAYALAR
Mayalar, Guatemala, Honduras, Belize ve Meksika’da ortaya çıktılar. Kuruluşları 3000 yıl öncesine dayanıyor. Başta Yucatan adasında olmak üzere Meksikanın güneydoğu bölgesindeki en gelişmiş uygarlık olarak biliniyor.
Maya Medeniyeti anıtlarını ay, güneş ve Venüs’ün hareketlerini gözlemleyerek inşa ettiler ve bunu yaparken de matematik bilgilerini kullandılar. İnşa ettikleri tapınaklar, tanrılara ait yüzlerin heykelleşmiş simgeleriydi.
Çiftçilik konusunda iyiydiler. Kurdukları şehirlerden ticaret ağı oluşturdular ve böylece sosyal sınıf sistemi de yaratmış oldular. M.Ö. 900 yılında bilinmeyen bir nedenle çöken medeniyetin kargaşa, hastalık ve kıtlık etkisiyle zor zamanlar geçirdiği biliniyor.

AZTEKLER
Aztekler 14-16. yüzyıllar arasında Meksika’nın kuzeyini kontrol ettiler. Şehirde kanallar inşa edip kano ulaşımı sağladıkları için İspanyollar şehre ilk geldiğince buraya “Yeni Dünya’nın Venedik’i” dediler.
Aztekler savaşçı bir toplum olarak tanınıyor, tanrılarına sundukları kurbanlarla hatırlanıyorlar. Kıtlık dönemlerinde 10.000e yakın esiri bu sebeple öldürdükleri bilgisi de tarih sayfalarında yer alıyor.

İNKALAR
Ekvator, Peru, Bolivya ve Kuzey Şili topraklarına yayılan İnkalar, Aztekler gibi İspanyol sömürgesi tarafından ortadan kaldırılan ilk medeniyetler arasında yer alıyor. Yazı kullanmamış bir uygarlık oldukları için günümüze ulaşan bilgi oldukça kısıtlı.
Medeniyetin temelleri Cuzco Vadisi’nde atılmış. And Dağları’nın ortasında yer alan Cuzco, muhteşem bir güzelliğe sahip. Keyifli bir İnka turu için en görülebilecek güzel yerlerden biri olduğunu söylemek gerek.
İnka medeniyeti, katı bir hiyerarşiye sahipti. Güneşe tapan İnkaların en eski tanrısı ise İntiydi. Güneşin oğlu olan imparatorun, tanrılar ve insanlar arasında aracılık yaptığına inanılırdı. İmparatorlar, kendilerinden sonra tahta geçecek oğullarını seçerdi. Bu da taht kavgalarını engellerdi. İnkalar “ayylu” toprak sistemini benimsemişlerdi. Bu sistem akrabalık bağlarından oluşan bir yardımlaşma sistemiydi.
Mimarilerinde en göze çarpan şeylerden biri büyük taş bloklar ve yamuk kapılar. Fakat sömürgeden sonra mimarinin büyük bir kısmı zarar görmüş.