17 Haziran 2019 Pazartesi

Türk Eğitim Sistemini Nasıl Düzeltebiliriz?

Yapılması gereken ilk iş devletin felsefesini oluşturmak bunun için ise bir gaye belirlemektir. Biz hem Türk hem de Müslüman olan bir milletiz ve bundan da gurur duyarız. Bu yüzden bizlerin ülküsü Allah(c.c)'nin emir ve yasaklarına uygun bir toplumsal düzen inşa ederek Türkiye Cumhuriyeti Devleti adı ile bu sancağı tüm cihanda dikmek ve Türklüğün bayrağını gururla dalgalandırmaktır.

Her bireyin gayesi ise bu amaca ulaşabilmek için en doğrusu olduğunu düşündüğümüz "Allah rızasının kazanarak, Türklüğü yüceltmektir."her birimiz bunu düşünerek bu amaç için yaşamayı en içten, en masum, en samimi dilekler ile gururla ve şerefle taşıyarak başlamalıyız.

Bu ilk basamak olmazsa olmazımızdır. Çünkü; bu basamak halledilmez ise yine olduğumuz yerde sayarız. Tabi bu söylemim bir kesimin işine gelmeyeceği içine hoşuna da gitmeyecektir. Ancak her devlet gücü ne olursa olsun dünyayı tek başına yönetebilmek için çalışır iken biz neden istemeyelim.
Cümlenin içine Türk ismini katınca nedense herkes bir ağızdan "Faşist, Irkçı" diyerek haykırıyor. Bunlara şunu söylerim bakalım gidin ve Londra sokaklarında "Ben İngilizleri Sevmem" deyin size ne yaparlar görürsünüz, ya da Fransa sokaklarında Almanca, Türkçe konuşun yüzünüze nasıl bakarlar bir dikkat edin, Almanların nasıl bir ırkçı olduğunu burada açmıyorum bile çünkü bunun için başlı başına bir kitap yazmak zorunda kalırız.
Amerika yıllarca hayali olan tek millet, tek dil, tek dünya hayali ile girdiği her yerde adım attığı her noktada nasıl kan döküyor görmekteyiz.

İkinci olarak yapılması gereken iş ise bize özgü bir öğretim süreci inşa edebilmektir. Bunun için sadece eğitim alanındaki uzmanlar değil sosyologlar, antropologlar ve daha birçok farklı alanda ki uzman ile işbirliği yapması gerekmektedir.

Yapılması gereken bu ülkenin yapısına, insanın özellikleri iyi analiz edilmelidir. Biz sabretmeyi seven bir millet değiliz, kanımız deli akar bizim. Hiçbir güç çocuklarımızı günde 10 saat okul sıralarında tutamaz ya dersten kaçarız, ya arka sıralarda uyuruz ya da o dersi dinliyormuş gibi yaparız bu yüzden ders saatleri azaltılmalı aynı zamanda ders adetleri de azaltılmalıdır.

Bunun yanı sıra dersler hakkı verilerek doğru metodlar ile işlenmelidir.
Adam tarih dersi işliyor, şöyle olmuş böyle olmuş diyor, bunun kime ne faydası var soracaksın çocuklara neden, niçin, niye diyerek bu sayede tarihi ezberleyen değil tüm ayrıntıları ile bilen ve büyük bir zevk ile bu alanda çalışma yürütecek bireyler yetiştirebiliriz.

Bunları diğer derslere de aksetirmemiz gerekmektedir. Türkçe dersinde dilinin yapısı konuşturularak öğretilmelidir. Dilimiz şu aileden geliyor, yüklem şu şekilde bulunur diyerek öğrenciyi soğutursunuz.

Öğretmen fen bilgisi(kimya, fizik, biyoloji dahildir) dersi işliyor, anlatıyor da anlatıyor. Böyle olursa tabi uzaya çıkamaz, bir derde derman olamayız neden çünkü fen bilimleri bir devletin gelişmesi için gerekli eğitimlerdir.
Fizik ve Kimya dersinde laboratuvar'a hiç girmemiş gençler, biyoloji dersinde yok efendim sinir sistemi, boşaltım sistemi, kas ve iskelet sistemi vb. gereksiz bilgi yığınları altında ezen zavallı eğitimciler var iken olacağı bu zaten..

Çocuklara kitap okutmalıyız bizzat kitap okuma saatleri planlanmalı öyle bir saat falan değil günde 4-5 saat okutmalıyız çocuklarımıza, onlara kitabı, şiiri sevdirmeliyiz.

Her gün öğretmen kontrolünde bu çocuklar sanat etkinliklerine götürülmeli öyle masa başında 10 saat oturtularak olmaz. Bu çocuklar genç, dinamik, heyecanlı aktif olmalı, neşe dolu olmalı oradan oraya devamlı gitmeli derslerimiz bu şekilde olmalıdır.

Üçüncü olarak ise ölçme ve değerlendirme şeklimiz bütünüyle yanlış zaman kaybı, insan kaybıdır. Her dönem yapılan sınavların şekli ve sorular soruların biçimi bu şekilde olduğu müddetçe çocuk bilginin gücüne değil notun büyüklüğüne tapar. Daha sonra fazla not alacağım diyerek kopya çeker ahlaken bozulur, ezbere alışır.

Hayvandan bir farkı kalmaz geri de hiçbir şey bırakmadan toprak olup gider ama biz sınavlarda "Türkiye'nin başkenti neresidir?" diye sorup ezber yeteneğine not vereceğimize "Türkiye'nin başkenti neden Ankara'dır?" diye sorarak düşünmeye, öğrenmeye ve kendisini geliştirmeye onları yönlendiririz.

Yılda 3-5- sınav yapalım diye bir kısıtlama yok devamlı yapalım sonuç değerlendirme yapacağımıza süreç değerlendirme yaparak öğrencilere yüksek notlar almaya değil tam tersine daha fazla bilgi öğrenmeye yeni konular araştırmaya onları iteriz.

Öyle çıkıp şu kadar üniversite açtık, eğitime şu miktarda bütçe ayırdık demekle olmuyor, bina yaparak eğitim sistemi düzelmez.
 Ne zaman ki şu kadar sanat etkinliğine götürdük, çocuklarımıza şu kadar kitabı hediye edip okumalarını sağladık, bakınız şu şehirlere geziler düzenledik hatta şu sayıda laboratuvarı havaya uçurduk buralara yatırım yaptık dediğimiz, diyebildiğimiz zaman bu sistem düzelmiş olur.

Burada herkese iş düşüyor, çünkü eğitim dört duvar arasında verilen öğretim demek değildir. Doğumdan başlayıp ölüme kadar, süregelen süreçtir. Ne okulda, ne evde, ne işte başlamaz ya da sona ermez.
Rabbim ol dediğinde başladı ve yine Rabbim öl dediği ana kadar devam edecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder