12 Temmuz 2019 Cuma

Eğitim Sistemimizde Amaç Haline Getirilen Sınavlarımız

Okula başladığımız 7 yaşımızdan okuldan mezun olduğumuz 22 yaşımıza kadar devamlı neyi, ne kadar bildiğimizi değer biçmeye yönelik bir değerlendirme ile ele alan sınav sistemimizin doğurdu yanlışlar hepimizin gördüğü gibi ortadadır.

Özellikle sonuç odaklı olan değer biçmeye yönelik ölçme ve değerlendirme testlerimiz artık öyle bir hale geldi ki, öğrencilerimizin hedeflenen kazanımları başarılı bir şekilde elde edip etmediklerini öğrenebilmek için araç olarak kullanılması gereken sınav sistemimiz, artık tamamen öğrencilerin ne kadar başarılı olup olamadıklarının belirlenmesine yarayan amaç haline gelmiş bulunuyor. Bunun sonucu olarak da artık öğrenciler; bilgiyi öğrenip bunun başka alanlara transferini yaparak öğrenmeyi öğrenmek yerine, bilgiyi ezberleyerek sınavlarda başarılı olmayı amaç ediniyorlar.

Bu şekilde yapılan ölçme ve değerlendirme testleri öğretmenlerin çok işine geliyor bunun sonucunda onlar da kolayına kaçarak güvenilirliğini, geçerliliğini hiç hesaba katmayarak bir sınav hazırlıyor sonra notları verip olayı bu şekilde geçiştiriveriyor. Veliler de hazırda kıta halinde bu işe çanak tutmayı bekliyor öğrenci yüksek notlar getiriyorsa zeki, çalışkan; yok düşük notlar getiriyorsa başarısız bir öğrenci olarak etiketleniyor ve eğitim sistemi dışarısına itiliveriyor.
Öğrenci bir kere açıp kitap karıştırmamış ama notu yüksek diyerek başarılı sayılırken, ülkenin belki en sivri zekalı öğrencileri kendini bir fabrikada asgari ücret ile çalışıp ekmek parası derdine düşmüş buluyor.

Böyle gelen öğrencilerse karşılarına çıkan ilk problemde bocalıyor, kendilerini değersiz olarak görüyorlar ama yüksek ego dolumu yapılan bu bireyler işin böyle olamayacağını düşünerek toplumun sosyo-ekonomik  dağılımına göre insanlara değer biçmeyi marifet sanıyor.

Bizler ölçme ve değerlendirme testlerinde gerçekten öğrencilerimizi bilgi düzeylerini ölçmek ve onlara yararlı olmayı amaç ediniyorsak, süreci ölçmeye yönelik değerlendirmeler yaparak öğrencinin aşama aşama gelişimini sınavlar ile belirleme yerine, not verme amacı taşımayan testler ve öğrencinin bilişsel gelişim sürecini her zaman takip altında tutarak yapmak kazanımların ne kadarını elde ettiği konusunda bizlere daha gerçek veriler sunacaktır.

Öğrencilerimizin öğretim sürecindeki tüm görevlerini bire bir takip ederek hangi kazanımları ne kadar elde etmiş olduğunu belirlememiz ve eksik kalan öğrenme hedeflerini tekrar öğrencinin kavrayabilmesi için ona ek etkinlikler vermeliyiz.
Bakın etkinlikler diyorum, çünkü; bir öğrenci herhangi bir derste başarısız olmuş ise bilin ki öğrenci o dersi sevmiyor, uğraşmak istemiyordur. Burada bu öğretim başarısızlığına neyin neden olduğu analiz edilmeli eğer öğrenci tabanlı bir isteksizlik varsa bu kazanımları öğrencinin elde etmesi için ek dersler vermek gelecek konulara karşı öğrencinin ders öncesi duyuşsal giriş özelliklerinin negatif olmasına ve bu derse karşı tamamı ile kapalı bir tutum sergilemesine neden olur. Bu yüzden öğrencilere sevecekleri oyun görünümündeki etkinliklerin verilmesi daha sağlıklı olacaktır.

İlk olarak değer biçmeye yönelik ölçme ve değerlendirme testlerinin ilköğretim ve ortaöğretim düzeylerinde kaldırarak yerine her dönem başı yapılacak tanımlayıcı değerlendirmeler yapılarak geçmiş yıllardan gelen kazanımları elde etme seviyesi ölçülüp, daha sonra öğretim süreci boyunca yapılacak olan süreç odaklı değerlendirmeler yapılması gerekiyor.
Bu sayede en azından kendisiyle barışık, sevdiği işi yapan, mutlu bireyler yetiştiririz. Toplumda var olan kin ve nefret ortamını azımsanmayacak derecede indirmiş oluruz.


Ölümsüz Öğretmenler

Bu yazımda öğretmenlerin ne kadar değerli olduğu konusunu ele almıyorum burada yazmak istediğim çok daha başka bir konudur.

Zaten çok kötü durumda olan eğitim sistemimizde bir de öyle bir uygulama hatası var ki, bu hata gençlerimizi belki de hayattan soğutan, hiçbir şeyi umursamamalarına neden olan bir türlü emekli olamayan öğretmenlerimiz.
Neredeyse kefene girene kadar bu mesleği yapacaklar. Tabi ki burada mesleğe olan saygısı, sevgisi ve coşkusu ile o yaşa gelmiş olmasına rağmen yapan öğretmenlerimizi bu yargının dışarısında tutuyorum.

Öğretmenlik mesleğinde en önemli nokta idealizm sahibi, heyecanlı öğretmenlerin meslekte bulunuyor olmasıdır. Ancak bizim ülkemizde maaşım yarıya düşecek diyerek 65 yaşına kadar emekli olmayan, derslere çok isteksiz ve tabiri caizse ruhsuz bir biçimde gelerek sadece ay ortası maaş yatsın yeter düşüncesinde bulunan öğretmenlerimiz, hem geriden gelen öğretmenlerimizin önünü kapatıyor, hem de çocuklarımızı okuldan, öğrenme aşkından ve hatta hayattan dahi soğutuyorlar.
Evet, bu mesleği ticari amaçla yapan daha genç yaşta öğretmenlerimizde var ama burada bizler hayatın doğal sirkülasyonunun neden olduğu yıpranmışlık, hayattan artık zevk almamanın getirdiği yorgunluktur.
Ben burada 25 yıldan fazla bir süre bu mesleği heyecanla, aşkla, şevkle yapmış olan ama yaşın getirdiği bıkkınlık, yorgunluk ve hayattan bezmenin verdiği idealizm kaybını, artık istese dahi eski aktifliğini yakalayamayacak olan öğretmenlere bir düzenleme getirilmesinden bahsediyorum.

Bilimsel olarak kanıtlandığı için bunu rahatça söyleyebiliyorum ki 45 yaşımızdan sonra kim olursak olalım tüm hücrelerimizin ölmeye başladı gibi beynimizdeki nöronların da yok olamaya başlamasının verdiği akli istikrarsızlığında öğretmenin niteliğine zarar verdiği gerçeği de eklenince bu eğitim sisteminin yetiştiren kadrolarını niteliksizleştirmeye başlıyor.

65 yaşa kadar aktif öğretmenlik yapılacağına 45 yaşından sonra emekli maaşının bir miktar üstüne hizmet ederek, derslere eğitmen bir gözlemci olarak girilip öğretmeni inceleyerek, yılların getirdiği deneyim ve birikimi genç öğretmenlerimize aktarabilecekleri bir sistem kurulamaz mı?
Bu sayede genç öğretmenlerimiz daha nitelikli bir öğretmene dönüşür, aynı zamanda çocuklarımız ideal sahibi heyecanlı öğretmenlerin etkisi ile okula, öğrenme aşkına ve hayattan zevk alarak yaşamaya karşı olumlu bir eğitim süreci içerisinde yetişirler.

Belki ileri yaşlarda öğrenci için idealizm sahibi olmayan öğretmenler çok büyük bir zarara sebebiyet vermemiş olabilir ancak özellikle temel eğitim düzeyinde öğrencilerin bire bir örnek olarak ele aldığı öğretmenlerimizin bu şekilde yılgın bir tavırda ders işliyor olmaları o çocuk ileride birey olduğunda hiç tahmin edilemeyen psikolojik rahatsızlıklara dahi neden olabilir.